
Türk savunma sanayisinin tarihinde bazı kararlar, birer domino taşı etkisi yaratarak tüm sektörün kaderini değiştirir. 80'ler ve 90'larda atılan sessiz ve derin temellerin üzerine, 2000'li yıllarda alınan iki stratejik karar, Türkiye'yi teknoloji tüketen bir ülke olmaktan çıkarıp, kendi platformlarını üreten ve hatta ihraç eden bir güç haline getiren bir miladın başlangıcı oldu: Milli Gemi (MİLGEM) ve Milli İnsansız Hava Aracı (İHA) projelerinin kararlılıkla başlatılması.
Peki, görünürde sadece iki proje olan bu kararlar, geleceği nasıl bu kadar derinden şekillendirdi? Bu, sadece bir gemi ve bir uçak yapma hikayesi değil; bir vizyonun, bir ekosistemin ve milli bir özgüvenin inşa edilme öyküsüdür.
2000'li yılların başına gelindiğinde dünya, asimetrik tehditlerin, terörle mücadelenin ve bölgesel krizlerin ön plana çıktığı yeni bir güvenlik konseptiyle tanışmıştı. Türkiye için ise bu dönem, hem terörle mücadelenin yoğunlaştığı hem de denizlerdeki hak ve menfaatlerini koruma ("Mavi Vatan" kavramının ilk filizlendiği yıllar) bilincinin arttığı bir süreçti.
Bu yeni denkleme, hazır alım yoluyla cevap vermek hem çok maliyetliydi hem de stratejik olarak sürdürülebilir değildi. Yurt dışından alınan platformların yazılım kodlarına erişememek, istediğiniz modernizasyonu yapamamak ve en önemlisi, olası bir ambargoda çaresiz kalma riski, Türkiye'yi kendi çözümlerini üretmeye itti. İşte MİLGEM ve Milli İHA kararları, bu zorunluluğun ve vizyonun bir ürünü olarak doğdu.
2000'lerin başında Türk Deniz Kuvvetleri, modern bir suüstü savaş gemisine ihtiyaç duyuyordu. Dışarıdan hazır alım teklifleri masadaydı ancak maliyetleri çok yüksekti ve Türkiye'nin istediği özellikleri tam olarak karşılamıyordu. İşte bu noktada, o dönemin Savunma Sanayii Müsteşarlığı (SSM) ve Deniz Kuvvetleri Komutanlığı tarihi bir karar aldı: Türkiye, kendi milli korvetini tasarlayacak ve üretecekti.
MİLGEM'in Yarattığı Dönüşüm:
Tasarım Kabiliyetinin Zirvesi: MİLGEM, Türkiye'nin sıfırdan bir savaş gemisi tasarlayabilme yeteneğini ispatladı. Gemi inşa mühendisliğinden, silah entegrasyonuna kadar tüm süreç milli imkanlarla yönetildi.
Alt Sistemlerde Yerlileşme: Projenin en devrimci yönlerinden biri, geminin "beyni" sayılan savaş yönetim sistemi GENESİS'in HAVELSAN tarafından millileştirilmesiydi. ASELSAN'ın sensör ve silah sistemleri, ROKETSAN'ın füzeleri gibi onlarca alt sistem bu projeyle birlikte gelişti veya ilk kez kullanıldı.
Ekosistemin İnşası: Proje, ana yüklenici olan askeri tersanelerin yanı sıra yüzlerce sivil KOBİ'yi de harekete geçirdi. Gemi sacından kablosuna, mobilyasından yazılımına kadar geniş bir yerli sanayi ekosistemi bu proje sayesinde büyüdü ve olgunlaştı.
2008'de ilk gemi TCG Heybeliada'nın denize indirilişi, sadece bir geminin suya kavuşması değil, milli bir iradenin ve özgüvenin zaferiydi. MİLGEM, Türkiye'ye sadece Ada sınıfı korvetleri değil, aynı zamanda daha büyük ve karmaşık gemileri (İstif sınıfı fırkateynler, TCG Anadolu vb.) yapabilme cesaretini ve tecrübesini kazandırdı.
Aynı dönemde, özellikle terörle mücadelede anlık ve isabetli istihbarat kritik bir ihtiyaçtı. Yurt dışından kiralanan veya satın alınan İHA'lar hem yetersiz kalıyor hem de operasyonel bağımsızlığı kısıtlıyordu. İstihbaratın paylaşıldığı an, güncelliğini yitirebiliyordu. Bu ihtiyaca cevap vermek üzere, tamamen milli bir İHA geliştirme kararı alındı.
Bu karar, özel sektörün dinamizmini de harekete geçirdi. TUSAŞ'ın ANKA projesi gibi kamu öncülüğündeki çalışmaların yanı sıra, Baykar gibi özel girişimler de kendi imkanlarıyla bu alana odaklandı.
Milli İHA Kararının Sonuçları:
Asimetrik Üstünlük: Bayraktar TB2 gibi platformların sahaya çıkmasıyla Türkiye, terörle mücadelede ve sınır ötesi operasyonlarda ezber bozan bir asimetrik üstünlük kazandı.
Teknoloji İhracatında Zirve: Türk SİHA'ları, Libya'dan Karabağ'a, Ukrayna'dan Afrika'ya kadar birçok çatışmanın seyrini değiştirerek küresel bir fenomen haline geldi. Bu, Türk savunma sanayisini ilk kez bu ölçekte bir "marka" haline getirdi ve ihracat rekorları kırılmasını sağladı.
Yeni Teknolojilerin Tetikleyicisi: İHA'ların başarısı; mühimmat teknolojileri (MAM-L, MAM-C), optik sistemler (CATS), motor teknolojileri ve yapay zeka gibi onlarca bağlantılı sektörün de gelişimini tetikledi.
2000'li yıllarda alınan "Milli Gemi" ve "Milli İHA" kararları, Türkiye'nin savunma sanayisindeki rolünü kökten değiştirdi. Bu projeler, Türkiye'yi "pazardan" "oyun kurucu" konumuna taşıdı. Montaj yapan değil, tasarlayan; teknoloji transfer eden değil, teknoloji ihraç eden bir ülke olmanın kapılarını araladılar.
O gün atılan cesur adımlar, bugün sadece askeri bir güç değil, aynı zamanda önemli bir teknolojik ve ekonomik değer üreten devasa bir ekosistemin doğmasını sağladı. 2000'ler miladı, Türkiye'nin kendi kaderini kendi teknolojisiyle yazmaya karar verdiği, tarihi bir dönüm noktası olarak her zaman hatırlanacaktır.