Kategoriler
Sadece Montajdan Özgün Tasarıma: Bir Sektörün Yeniden Doğuş Hikayesi

Sadece Montajdan Özgün Tasarıma: Bir Sektörün Yeniden Doğuş Hikayesi

01.08.2025
Bir zamanlar "montaj sanayisi" olarak anılan, yabancı lisanslarla üretim yapmanın başarı sayıldığı bir dönem vardı. Parçaları birleştirmek, know-how'ı ithal etmek ve nihai ürüne "yerli" etiketini yapıştırmak... Bu model, kısa vadede bir ülkenin sanayi çarklarını döndürebilir, ancak uzun vadede teknolojik bağımlılık ve ekonomik kırılganlık yaratır. Peki, bir sektör bu kaderi nasıl tersine çevirir? Sadece bir montaj hattı olmaktan çıkıp, kendi tasarımlarını dünyaya kabul ettiren bir güç haline nasıl gelir?

Bir zamanlar "montaj sanayisi" olarak anılan, yabancı lisanslarla üretim yapmanın başarı sayıldığı bir dönem vardı. Parçaları birleştirmek, know-how'ı ithal etmek ve nihai ürüne "yerli" etiketini yapıştırmak... Bu model, kısa vadede bir ülkenin sanayi çarklarını döndürebilir, ancak uzun vadede teknolojik bağımlılık ve ekonomik kırılganlık yaratır. Peki, bir sektör bu kaderi nasıl tersine çevirir? Sadece bir montaj hattı olmaktan çıkıp, kendi tasarımlarını dünyaya kabul ettiren bir güç haline nasıl gelir?

Bu, sadece bir ekonomik dönüşüm değil, aynı zamanda bir zihniyet devrimidir. Bu, bir sektörün yeniden doğuş hikayesidir ve en çarpıcı örneğini son 40 yılda Türk savunma sanayisinde görüyoruz.

 

1. Perde: Montajın Konforlu Ama Tehlikeli Kolları

 

1970'ler ve 80'ler Türkiye'si için savunma, büyük ölçüde dışa bağımlı bir alandı. Tanklar, uçaklar, gemiler müttefik ülkelerden tedarik edilir, en iyi ihtimalle bazı parçaları Türkiye'de birleştirilirdi. Bu "montaj" modeli, ordunun ihtiyaçlarını bir şekilde karşılıyordu ancak kritik bir zafiyet barındırıyordu: İpler sizin elinizde değildi. Bir siyasi kriz, bir ambargo kararı, tüm savunma mekanizmanızı bir anda işlevsiz bırakabilirdi. 1974 Kıbrıs Barış Harekatı sonrası yaşanan silah ambargosu, bu acı gerçeği Türkiye'nin yüzüne bir tokat gibi çarptı. O gün, sadece parçaları birleştirmenin yetmeyeceği, tasarım masasına oturma ve "beyin gücünü" yerlileştirme zorunluluğu doğdu.

 

2. Perde: Temellerin Atılışı – “Neden Biz Yapmayalım?” Sorusu

 

Ambargo şoku, bir "uyanış" çağrısı oldu. Devlet ve özel sektör, "Neden biz yapmayalım?" sorusunu sormaya başladı. Bu soru, bir devrimin fitilini ateşledi. Montaj sanayisinin prangalarını kırmak için stratejik adımlar atıldı:

  • Milli Kurumların Doğuşu: ASELSAN (askeri elektronik), TUSAŞ/TAI (havacılık ve uzay), ROKETSAN (roket/füze), HAVELSAN (yazılım/simülasyon) gibi vakıf şirketleri, bu dönüşümün lokomotifleri olarak kuruldu. Bu kurumlar, sadece üretim değil, AR-GE (Araştırma-Geliştirme) merkezleri olarak tasarlandı.

  • İnsan Kaynağına Yatırım: Üniversitelerle iş birlikleri kuruldu, yurt dışındaki yetenekli Türk mühendislerine "geri dön" çağrıları yapıldı. Bir sektörün en değerli sermayesinin, parlak beyinler olduğu anlaşıldı.

  • Ekosistem İnşası: Ana yüklenicilerin etrafında yüzlerce KOBİ'den oluşan bir alt yüklenici ağı (yan sanayi) oluşturuldu. Vida üreten firmadan, karmaşık yazılımlar geliştiren teknokent şirketlerine kadar geniş bir ekosistem, bu büyük vizyonun parçası haline geldi.

 

3. Perde: Özgün Tasarımın İlk Meyveleri ve Cesaretin Zaferi

 

Yıllar süren yatırım, sabır ve binlerce mühendisin emeği, ilk "özgün" ürünlerle taçlanmaya başladı. Artık yabancı bir planı kopyalamak yerine, beyaz bir kağıda Türk mühendisleri kendi tasarımlarını çiziyordu.

MİLGEM (Milli Gemi) projesi, bu dönemin en sembolik başarılarından biridir. Türkiye, kendi savaş gemisini tasarlayıp, silah ve sensör sistemleriyle donatıp denize indirebildiğini tüm dünyaya kanıtladı. Bu, sadece bir gemi inşa etmek değil, aynı zamanda "Biz de yaparız" özgüvenini inşa etmekti. Atak helikopteri, Hürkuş eğitim uçağı gibi projeler, bu cesareti ve yetkinliği perçinledi.

 

4. Perde: Zirveye Yolculuk – Dünyanın Kurallarını Değiştiren Aktör

 

Montajdan özgün tasarıma giden yolculuğun zirve noktası, hiç şüphesiz insansız hava aracı (İHA) ve silahlı insansız hava aracı (SİHA) teknolojilerinde yaşandı. Özellikle Bayraktar TB2, sadece Türkiye'nin değil, dünya harp tarihinin kurallarını yeniden yazan bir platform oldu.

Bu başarı, bir gecede gelmedi. Onlarca yıllık birikimin, havacılık kültürünün, elektronik ve yazılım alanındaki yetkinliklerin bir sonucuydu. Türkiye, SİHA'lar sayesinde artık teknoloji tüketen bir ülke olmaktan çıkıp, kendi sınıfında teknoloji üreten ve oyun kuran bir aktör konumuna yükseldi. Bu, montaj zihniyetinden özgün tasarım vizyonuna geçişin en net zaferidir.

 

Sonuç: Bir Model Olarak Yeniden Doğuş

 

Türk savunma sanayisinin hikayesi, "sadece montajdan özgün tasarıma" geçişin mümkün olduğunu gösteren ilham verici bir örnektir. Bu, krizleri fırsata çevirmenin, sabırla yatırım yapmanın ve en önemlisi kendi insanının potansiyeline inanmanın bir sonucudur.

Bu başarı, sadece savunma ile sınırlı kalmamalıdır. Türkiye'nin otomobili TOGG, beyaz eşyadaki küresel markalarımız ve diğer endüstrilerdeki benzer atılımlar, aynı zihniyet dönüşümünün yansımalarıdır. Bir sektörün yeniden doğuşu, aslında bir ülkenin kendine olan inancının ve küresel arenada "ben de varım" deme iradesinin en somut ifadesidir.