
Gökyüzünde süzülen bir çelik yusufçuk gibi kıvrak, bir o kadar da ölümcül... Türk Silahlı Kuvvetleri'nin envanterine girdiği günden bu yana, özellikle terörle mücadele operasyonlarında sahada yarattığı etkiyle bir efsaneye dönüşen T129 ATAK helikopteri, bugünkü başarısını kolay elde etmedi. Onun hikayesi, uluslararası bir iş birliğiyle başlayıp, milli bir iradeyle yoğurulan, zorluklarla dolu ama bir o kadar da öğretici bir gelişim sürecinin ürünüdür.
ATAK projesi, Türkiye'nin hazır bir platformu alıp, onu kendi ihtiyaçlarına ve teknolojisine göre nasıl "millileştirebileceğinin" ve bu süreçte ne denli büyük bir yetenek birikimi kazanabileceğinin en somut kanıtıdır. Gelin, bu döner kanat gücünün zorlu doğumuna ve nihai zaferine yakından bakalım.
1990'lı yıllar... Türkiye, yoğun bir terörle mücadele içerisindeydi ve kara birliklerine etkin bir şekilde ateş desteği sağlayacak, gece/gündüz her türlü hava koşulunda görev yapabilecek modern bir taarruz helikopterine acilen ihtiyaç duyuyordu. Mevcut helikopterler bu ihtiyacı tam olarak karşılayamıyordu. Bu doğrultuda başlatılan ilk ihaleler, çeşitli sebeplerle (yüksek maliyetler, teknoloji transferindeki isteksizlikler, siyasi engeller) bir türlü sonuçlanamadı.
Bu sonuçsuz kalan arayışlar, Türkiye'ye acı bir ders verdi: Kritik savunma platformları, sadece parayla satın alınamazdı. Mutlaka ortak üretim ve teknoloji transferi içeren bir model gerekliydi.
2000'li yıllara gelindiğinde, Savunma Sanayii Müsteşarlığı (bugünkü SSB) yeni bir vizyonla ihaleyi tekrarladı. Bu kez asıl hedef sadece helikopter almak değil, helikopter "yapma" yeteneğini kazanmaktı. Uzun ve zorlu bir rekabetin ardından, 2007 yılında İtalyan AgustaWestland (şimdi Leonardo) firmasının A129 Mangusta helikopteri temel alınarak, TUSAŞ ana yükleniciliğinde Türkiye'de üretilmesi kararlaştırıldı.
Bu karar stratejikti çünkü A129, "gövdesi" hazır bir platform sunarken, "beyni" ve "silahları" gibi en kritik bileşenlerinin Türkiye tarafından geliştirilmesine olanak tanıyan esnek bir yapıya sahipti. Projenin adı artık ATAK (Taarruz ve Taktik Keşif Helikopteri) idi.
Asıl zorlu süreç şimdi başlıyordu. TUSAŞ, sadece bir montajcı olmayacak, projenin ana sorumlusu olarak platformu Türkiye'nin ihtiyaçlarına göre yeniden tasarlayacaktı. Bu süreçte Türk savunma sanayisinin diğer devleri de devreye girdi:
ASELSAN: Helikopterin "gözleri" ve "beyni" olarak kabul edilen en kritik sistemleri geliştirdi. ASELFLIR-300T elektro-optik keşif, gözetleme ve hedefleme sistemi, pilotların kilometrelerce öteden hedefleri tespit etmesini sağladı. Ayrıca, görev bilgisayarı, aviyonik sistemler, kaska monteli kumanda sistemi (AVCI Kaskı) gibi onlarca kritik bileşen ASELSAN imzası taşıyordu.
ROKETSAN: ATAK'ın "pençelerini," yani vuruş gücünü oluşturdu. Lazer güdümlü CİRİT füzeleri ve uzun menzilli tanksavar füzeleri UMTAS/L-UMTAS, ATAK'ı dünyanın en etkin tanksavarlarından biri haline getirdi.
HAVELSAN: Simülatörler ve eğitim sistemleri gibi alanlarda önemli katkılar sağladı.
Bu süreçte, farklı şirketler tarafından üretilen yüzlerce alt sistemin bir helikopter platformuna sorunsuz bir şekilde entegre edilmesi, yazılımların birbiriyle konuşması ve zorlu testlerden geçmesi gerekiyordu. Bu, Türk mühendisliği için büyük bir sınavdı ve bu sınav başarıyla verildi. T129 ATAK, artık atası A129'dan çok daha üstün aviyoniklere ve daha çeşitli bir silah yelpazesine sahip, tamamen farklı bir helikopterdi.
İlk teslimatların ardından TSK envanterine giren T129 ATAK, özellikle yurt içi ve sınır ötesi terörle mücadele operasyonlarında gösterdiği performansla rüşdünü ispatladı. Yüksek manevra kabiliyeti, güçlü motorları (daha yüksek performanslı LHTEC motorları ile donatıldı) ve hassas vuruş gücü sayesinde kara birlikleri için vazgeçilmez bir destek unsuru oldu. Gece operasyonlarındaki etkinliği ve zorlu coğrafi koşullardaki (yüksek irtifa, sıcak hava) başarısı, onun ne kadar yetenekli bir platform olduğunu kanıtladı.
Bu operasyonel başarı, uluslararası alanda da dikkat çekti. Filipinler ve Nijerya gibi ülkelere ihraç edilmesi, ATAK'ın küresel pazarda da rekabetçi bir oyuncu olduğunun en net göstergesi oldu.
T129 ATAK'ın hikayesi, sadece bir helikopterin üretim öyküsü değildir. Bu hikaye, Türkiye'nin sabır, stratejik vizyon ve milli mühendislik kabiliyetiyle neleri başarabileceğinin bir kanıtıdır. Başkasının teknolojisini alıp, onu kendi dehasıyla birleştirerek çok daha üstün bir platform yaratma ve bu süreçte paha biçilmez bir teknolojik birikim elde etme sanatıdır. Bugün gökyüzünde süzülen her ATAK helikopteri, bu zorlu ama bir o kadar da şanlı gelişim sürecinin yaşayan bir anıtıdır.