
Günümüzün dikkat çekici savunma sanayii başarıları, modern savaş gemileri, son teknoloji insansız hava araçları ve küresel çapta yankı uyandıran projeler... Tüm bu gelişmelerin arkasında, 1980'li ve 1990'lı yıllarda atılan sessiz ama derin temeller yatmaktadır. O dönemde, büyük ve gösterişli projelerden ziyade, uzun vadeli bir vizyonla, sabırla ve kararlılıkla yapılan çalışmalar, Türkiye'nin savunma sanayisindeki bugünkü bağımsızlık düzeyine ulaşmasında kilit rol oynamıştır. Gelin, bu önemli dönemin perde arkasına birlikte bakalım.
1974 Kıbrıs Barış Harekatı sonrası yaşanan silah ambargosu, Türk savunma bürokrasisi ve mühendisleri üzerinde kalıcı bir etki bırakmıştı. Dışa bağımlılığın kırılganlığı net bir şekilde görülmüş, milli bir savunma sanayisi kurma zorunluluğu tüm çıplaklığıyla ortaya çıkmıştı. 80'li yıllara gelindiğinde, bu bilinçle hareket eden Türkiye, sadece günü kurtarmaya yönelik adımlar atmak yerine, uzun soluklu bir strateji geliştirmenin arayışına girdi.
Bu dönemde, var olan savunma sanayii kuruluşlarının (ASELSAN gibi) güçlendirilmesi ve yeni yeteneklerin inşası öncelikli hedefler arasındaydı. Ancak süreç, bugünkü gibi büyük bütçeler ve kamuoyunun yoğun ilgisi altında değil, daha ziyade mütevazı imkanlarla, sessiz ve derinden yürütülüyordu.
1970'lerde temelleri atılan Vakıf Şirketleri (ASELSAN, TUSAŞ, ROKETSAN gibi), 80'li ve 90'lı yıllarda kurumsal yapılarını sağlamlaştırmaya ve ilk önemli yeteneklerini kazanmaya başladılar.
ASELSAN: Bu dönemde, askeri haberleşme sistemlerindeki yetkinliğini artırmaya odaklandı. Kara, hava ve deniz kuvvetlerinin ihtiyaçlarına yönelik telsiz sistemleri, kriptolu haberleşme cihazları ve elektronik harp alanlarında önemli Ar-Ge çalışmaları yürütüldü. Yurt dışı teknoloji transferleri ve ortaklıklar yoluyla bilgi birikimi artırıldı.
TUSAŞ: F-16 savaş uçaklarının montajı ve üretimi projesi (Peace Onyx), 80'lerin ortalarından itibaren TUSAŞ için bir dönüm noktası oldu. Bu proje, sadece modern bir savaş uçağının üretilmesini sağlamakla kalmadı, aynı zamanda Türk mühendislerine havacılık teknolojileri konusunda eşsiz bir deneyim ve know-how kazandırdı. Uçak gövdesi montajı, parça üretimi ve kalite kontrol süreçlerinde uzmanlaşma sağlandı.
ROKETSAN: Kuruluşu 1988'e denk gelse de, 80'lerin sonu ve 90'lar ROKETSAN'ın ilk adımlarını attığı, roket ve füze teknolojilerine yönelik temel araştırmalar yaptığı ve ilk prototiplerini geliştirdiği yıllar oldu. Bu dönemde, güdümsüz roketler ve hava savunma sistemleri gibi alanlarda altyapı oluşturuldu.
Sadece büyük savunma sanayii şirketlerinin büyümesi yeterli değildi. Kapsamlı ve sürdürülebilir bir savunma sanayisi için, bu ana yüklenicilerin etrafında güçlü bir yan sanayi ekosisteminin oluşması gerekiyordu. 80'ler ve 90'lar, bu ekosistemin tohumlarının atıldığı yıllardı.
Küçük ve orta ölçekli işletmeler (KOBİ'ler), savunma sanayii şirketlerinin ihtiyaç duyduğu parça, malzeme ve alt sistemlerin üretimi konusunda teşvik edildi. Kalite standartları, üretim süreçleri ve lojistik destek gibi konularda bilgi ve deneyim paylaşımı yapıldı. Bu sayede, zamanla savunma sanayisine özel yeteneklere sahip bir tedarik zinciri oluşmaya başladı.
Savunma sanayisinin en önemli unsuru, nitelikli insan kaynağıdır. 80'ler ve 90'lar, mühendislik fakültelerinin güçlendirilmesi, savunma teknolojilerine yönelik özel eğitim programlarının oluşturulması ve yurt dışına lisansüstü eğitime gönderilen öğrenci sayısının artırılması gibi uzun vadeli yatırımların yapıldığı bir dönem oldu.
Üniversiteler ve savunma sanayii kuruluşları arasındaki iş birliği artırıldı, staj programları ve ortak araştırma projeleri teşvik edildi. Bu sayede, genç mühendisler daha mezun olmadan sektörün ihtiyaçları ve dinamikleri hakkında bilgi sahibi olmaya başladılar.
80'ler ve 90'lardaki bu sessiz ve derin çalışmalar, Türkiye'nin savunma sanayisini 21. yüzyılın zorluklarına ve fırsatlarına hazırladı. O dönemde kazanılan temel yetenekler, edinilen tecrübe ve kurulan ekosistem, sonraki yıllarda hayata geçirilen büyük ve özgün projelerin zeminini oluşturdu.
Bugün gururla bahsettiğimiz insansız hava araçları, modern savaş gemileri ve milli muharip uçak gibi projeler, işte o yıllarda atılan sağlam temeller üzerine inşa edilmiştir. 80'ler ve 90'lar, Türk savunma sanayisinin sadece hayatta kalma değil, aynı zamanda gelecekte küresel bir oyuncu olma vizyonunun şekillendiği kritik bir dönemdi. O sessiz ve derin çalışmalar olmasaydı, bugünkü başarılara ulaşmak mümkün olmazdı.